11 Eylül 2012

Kanbağı - Richelle Mead

Kanbağı 6 kitaplık Vampir Akademisi’nin yan serisi. Bu nedenle UYARI: Lütfen seriye başlamadan önce Vampir Akademisi’nin 6 kitabını da okumuş olun! VA serisi için inceleme yazmayı düşünmüyorum. Merak edenler Voodoo’nun incelemesini buradan okuyabilir.




Kitap: Kanbağı
Yazar: Richelle Mead
Yayıncı: Artemis
Tür: Fantastik, Genç Yetişkin
Sydney'in en son isteyeceği şey, vampirlerle arkadaşlık etmekle suçlanmak. Ve şimdi bir vampirle aynı odada! "Sydney'e yeniden dövme yap," dedi Stanton kararlı bir sesle. "Zoe konusunda kararımız belli değil, ona şimdiden dövme yapmayalım." Gözlerim kardeşimin lekesiz ve solgun yanaklarına kaydı. Evet.Orada bir zambak olmadıkça özgürdü. Dövme teninize bir kez işlendi mi, dönüşü yoktu. Artık Simyacılara aitsiniz demekti.


VA’nın aksine bu seride olaylar Sydney’in gözünden anlatılıyor. Richelle Mead çok başarılı bir yazar. Rose gibi bir karakterin ağzından 6 kitap yazdıktan sonra Sydney gibi sıkıcı bir karaktere bürünmek kolay olmasa gerek. Ama ablamız bunu da başarmış kendisini tebrik ediyorum.

Daha ilk bölümde kendimizi simyacıların dünyasında buluyoruz. Gecenin bir saatinde yeni bir görevle evlerine gelen simyacıların küçük kız kardeşinin hayatını kendisininki gibi mahvetmemesi için kırk takla atıyor kızımız. Tabii simyacılar için Sydney’e güvenmek zor. Sonuçta o bir dhampire yardım etti!

Hayatı boyunca evde eğitim gören ve tüm amacı babasına yaranmak olan bir kız Sydney. Ablası yetersiz bulununca aile işini devam ettirmek ona kalıyor ne yazık ki. Daha çocukken ona vampirlerin hepsinin kötü olduğu anlatılmış. Önyargılardan kurtulmak ne kadar zor olsa da Sydney için tüm inandıkları değişmek üzere. Çünkü vampirlerin hepsinin o kadar da kötü olmadığını öğreniyor. Hatta bazen insanlardan daha iyi olabildiklerini… Özellikle de bir vampirin cazibesine kapılmamak onun için çok zor.

Seri, simyacılar ve onların kararları üzerine kurulmuş. İnsanların vampirlere bakış açısını ve karar verirken ne kadar zalim olabildiklerini görüyoruz kitap boyunca. Onlar için vampirler kötücül yaratıklar, büyü ise sapkınlık! Sydney iki tür arasında gidip gelirken korumaya çalıştığı tüm değerler yavaş yavaş yıkılıyor. Ve geleceğini tehlikeye atabilecek kararlar verirken buluyor kendisini.

Yazar, kitabın sonlarına doğru VA’nın aksine vampirlerden çok cadılara yöneleceğinin sinyallerini veriyor. Kitap yine bir Mead klasiği olarak şok etkisi yaratarak bitiyor ve okuyucuyu merakta bırakıyor.

Yazarın aşk felsefesi anladığım kadarıyla kişilerin birbirine benzemesine dayanıyor. VA’da Rose ve Dimitri’nin birbirine çok benzediğini hatırlarsınız. Bu benzerlikler onları birbirlerine bağlamıştı. Aynı şey Sydney ile Adrian için de geçerli gibi. İkisinin de ailesine kendini bir türlü beğendiremediğini görüyoruz. Hiçbir zaman destek alamadıkları gibi yaptıkları doğru şeylerde de takdir görmüyorlar. Bu eksiklerini birbirlerine bağlanarak kapatabilecekler mi merak konusu. Bu kitapta Sydney ve Adrian arasında daha romantik sahneler bekliyordum. Aralarındaki ilişki bir kademe atlasa da istediğimiz romantik anlar için ikinci kitabı beklemek zorundayız.

Kitap diğer seriye nazaran biraz sıkıcıydı. Bunda Sydney’in etkisi ne kadardır bilemem ama böyle giderse VA kadar ilgi bulamayabilir. Bu seriye biraz daha ROMANTİZM ve AKSİYON gerek!

Sonuç olarak notumu Adrian Ivashkov'un hatrına 1 puan arttırıyor ve 4/5 veriyorum. Tarafsız olamadım bir türlü kahretsin. Ahhhh kendimi fan girl gibi hissettim…


Hiç yorum yok :

Yorum Gönder